Geçtiğimiz hafta Türkiye, önemli birkaç haberle dikkat çekti. Bu haberler Samsung, Oppo, Xiaomi gibi üreticilerin Türkiye’de üretim tesisi kuracağı yönündeydi, ki Oppo, kısa bir süre sonra bu iddiaları doğruladı ve ilk aşamada 50 milyon Dolar’lık bir yatırım yapacağını açıkladı.
Üreticilerin Türkiye’yi üretim yaptıkları ülkeler arasına eklemelerinin hem iyi, hem de kötü olabilecek sonuçları var. Şimdi bunlara yakından bakacak ve şirketlerin politikalarını gözden geçireceğiz. Hoş geldiniz.
Öncelikle belirtelim, üreticiler Cumhur Başkanlığı’nın yeni teşvik programının etkisiyle Türkiye’de üretim yapma planları yaptılar. Yani gümrük vergisi hariç diğer konularda yapılan avantajlar üreticileri bu pazara itti.
Neden Türkiye sorusuna ise verilebilecek çok cevap var, ama sandığınız gibi mükemmel derecede ucuz işçilik değil. Türkiye’de üretilen telefonlar yalnız bu ülkede satılmayacak, Avrupa’ya da ihraç edilecek. Ek olarak Oppo, sadece montaj çalışması değil, parça üretim çalışması da yapacağından, mükemmel derecede olmasa da ülkeye döviz girişi sağlayacak.
Türkiye, konum itibariyle birçok pazara da yakın olduğundan üreticiler, ulaşım konusunda çok sıkıntı çekmeyecekler. Bu da şirketler için maliyet ve güvenlik masraflarını düşürecek ve buradan artan masraflar da daha rekabetçi ürünlerin satışa çıkması için kullanılabilecek.
Bu konu eleştiriye açık ancak ben genel geçer bir yazı yazıp geçeceğim, kurulacak bu fabrikalarda işçi istihdamı da sağlanacağından çalışan grubunun artışına da katkı sağlanmış olacak.
Gelelim bu durumun bazı kötü yanlarına, öncelikle çalışan denetimi konusu. Biliyorsunuz, ben yazdığım yazılarda hep Foxcon fabrikalarında ve TSMC üretim tesislerindeki çocuk işçi ve ucuz, hatta bedava işçiliği eleştirdim. Eğer sıkı bir denetim olmazsa Türkiye’deki artan bu fabrikalar, zamanla günde bir ekmek parasının zor kazanılacağı yerler haline gelebilir. Bu konu için hem üreticilerin hem de devletin sıkı bir denetim uygulaması gerekiyor. Çocuk işçiler konusunun da ayrı bir şekilde ele alınması gerekiyor, yasal olarak buna izin verilmiyor olsa da dediğim gibi, 1 fabrikayı denetlemek var, 20 fabrikayı denetlemek var. 1 yerde bile zafiyet çeşitli sorunlara yol açacaktır.
Bu şahsi bir eksiklik, bildiğiniz gibi geçtiğimiz yıl bir düzenleme gelmiş, bunun kapsamında 200 USD’ın altındaki cihazlar değeri ne olursa olsun 200 USD kabul ediliyor ve vergiler de bunun üstüne ekleniyor. Yani 129 USD değerindeki bir akıllı telefonun üstüne önce 80 USD, sonra da vergiler dahil ediliyor. Üreticilerin de bu fiyat segmentinin altındaki akıllı telefonları burada üreteceği belirtiliyor. Yani ilk aşamada amiral gemileri, bu tesislerde üretilmeyecek.
Yazımızın son basamağı olan üreticilerin yatırımlarına bakalım şimdi de, en neti o olduğu için yazının başında da belirtmiştim, Oppo, 50 milyon Dolar’lık bir yatırımla Şubat ayında, direkt kendisi adıyla üretime başlayacak. Şirket montajın yanında belirli donanımların üretimini de burada gerçekleştirecek.
Xiaomi, henüz işin birokrasi aşamasında, yani kesin bir şey yok. Ayrıca şirket fabrika kurulumu için de uygun bir yer arıyor. Yakında resmi bir açıklama yapılacaktır.
Samsung da ilk aşamada doğrudan üretim yerine üçüncü taraf bir şirketle anlaşarak, montaj üretim yapmayı planlıyor, o da önümüzdeki yıl üretime başlayacak.
Toparlayacak olursam:
- Türkiye’de açılacak akıllı telefon fabrikaları, özellikle 200 USD’ın altındaki cihazlar için büyük bir avantaj sağlayacak, bu telefonlar artık normal fiyatına mal edilebileceği için çok daha ucuz olacak.
- Montaja ek olarak parça üretimi yapılacağı için ülkeye doğrudan döviz girişi olacak
- Ulaşım olanakları sebebiyle buradan Avrupa pazarlarına gönderilen ürünler daha kolay hedefine ulaşacak.
- Fabrikalar ülkedeki istihdama katkı sunacak.
- Çocuk işçi, ucuz işçi ve birtakım tehlikelerin oluşma ihtimali zamanla artacak
- Teknik bilgi birikimine katkı sağlanmış olacak.
aAklımda kaldığı şekilde, Türkiye’de akıllı telefon üretim durumunu sizler için değerlendirdim. Fikirlerinizi yorumlar bölümünden iletmeyi, bir eksiğimiz varsa düzeltmeyi unutmayın.
Konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir sonraki yazımızın konusu ne olsun?